dini
  islam'n Allah inancı
 

İslam'ı anlamak ve yaşamak Hz. Peygamber'i ve O'nun hayat pratiğini bilmeyi gerekli kıldığı gibi, O'nu anlamak ve tanımak da, ancak İslamın temel inanç esaslarını doğru kavrayabilmekle mümkün olur. Bu amaçla Sonpeygamber.info’da "İslam" başlığı altında İslam'ın temel inanç esaslarını, Din nedir?, İnsan dine neden ihtiyaç duyar?, İslam'ı diğer dinlerden ayıran özellikler nelerdir? gibi soruların eşliğinde dikkatlerinize sunuyoruz. Bu bölüm İlahiyatçı Fatma Bayram tarafından hazırlanmıştır.


Kur’an’a göre Allah, yalnız üstün varlık değil, aynı zamanda var denmeye layık tek gerçek varlıktır; kâinatta kendisine karşı/denk olabilecek hiçbir şey yoktur. Bu manada denilebilir ki, Kur’an’ın tanıttığı evren, açık biçimde Allah merkezlidir.

Allah'ın Varlığı

‘Allah' İslam âlimleri tarafından ‘varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere layık bulunan yüce yaratıcı' şeklinde tanımlanır. Bu tanımda yer alan ‘varlığı zorunlu olan' ifadesi, Allah'ın yokluğunun düşünülemeyeceğini, var olmak için başka bir varlığın onu var etmesine ve desteğine muhtaç olmadığını gösterir. ‘Bütün övgülere layık bulunan' ifadesi ise varlığımızın sürmesi için bizlere ulaşan bütün nimetlerin kaynağının Allah olduğunu ve O'nun isim ve sıfatlarının yaratılmışlardan hiçbir şeyle kıyaslanmayacak şekilde mükemmellik ifade ettiğini bildirir.

ImageKur'an'a göre Allah, yalnız üstün varlık değil, aynı zamanda var denmeye layık tek gerçek varlıktır; kâinatta kendisine karşı/denk olabilecek hiçbir şey yoktur. Bu manada denilebilir ki, Kur'an'ın tanıttığı evren, açık biçimde Allah merkezlidir. Kur'an'a göre varlık dünyasının merkezinde Allah vardır. İnsan ve diğer varlıklar hepsi onun yaratıklarıdır ve varlık sıralamasında ondan aşağıdadır. Allah'ın dışındaki her şeyin varlığı, O'nun varlığına dayanır.

İnsanlar Allah'ın kendisini anlattığı ilahi kitaplardan uzaklaştıkça Allah'tan uzaklaşmış olmamışlar; aksine doğru bir Allah tasavvurundan uzaklaşmışlardır. Bu nokta çok önemlidir, çünkü insanlar Allah'a inanmadıklarında hiçbir şeye inanmaz hale gelmemişler, tersine her şeye inanır hale gelmişlerdir. Bu durum insan için bir üstün kudrete inanma ihtiyacının kaçınılmaz olmasından kaynaklanmaktadır. İnsan inanmadan var olamamakta, bu yüzden de Allah hakkında doğru inançtan mahrum kaldığında kendisi mabutlar üretmektedir. Hatta zaman zaman peygamberler Allah ile kurdukları iletişim sebebiyle inananları tarafından ilahi varlığın yeryüzünde bedenleşmesi olarak algılanmışlar ve insanlar kendi zihinlerinde yaratanla yaratılan arasındaki sınırı koruyamamışlardır.

Allah'ın Varlığının Bilinmesi

İslam inancına göre Allah, bütün insanları, kendisinin aşkın ve yüce olan varlığını ve birliğini tanıma yeteneğine sahip biçimde yaratmıştır. Bu, tüm insanlarda ortak olan doğal bir kabiliyettir. Bundan dolayı olmalı ki konuyla ilgili ayetler genellikle Allah'ın varlığının nasıl olup da tanınmadığını sorar, yahut hayret bildiren uyarı ve kınama niteliğinde ifadeler taşır (mesela: Mü'minûn 23/84-89; Neml 27/59-64; Ankebut 29/61,63; Zümer 39/61).


İslam’a göre Allah’ın varlığı konusunda ortaya çıkan şüpheci veya inkârcı yaklaşımlar, insanın doğuştan itibaren aldığı eğitim sonucu oluşan karakter özelliklerinden veya tarihi ve kültürel gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Yani bu tür sapmaların sebebi unutkanlık, şartlanmışlık, zihni tembellik, kibir, hırs, çıkar gibi kişisel özelliklerdir.

İslam'a göre Allah'ın varlığı konusunda ortaya çıkan şüpheci veya inkârcı yaklaşımlar, insanın doğuştan itibaren aldığı eğitim sonucu oluşan karakter özelliklerinden veya tarihi ve kültürel gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Yani bu tür sapmaların sebebi unutkanlık, şartlanmışlık, zihni tembellik, kibir, hırs, çıkar gibi kişisel özelliklerdir.

Bu durumda aklımıza bir soru gelir: "Eğer Allah'ı inkâr kişilik özelliklerimizden kaynaklanıyorsa inkâr etmekte mazur değil miyiz? Kutsal kitaplarda neden inkârdan dolayı kınanıyoruz?" İşte insanoğlunun kişisel gelişimi açısından ilahi dinlerin en büyük katkısı tam da bu noktadadır. ImageÇünkü Allah bize kişiliğimizin sabit ve değişmez olmadığını; hakka ve hakikate göre tavır almamızın her zaman mümkün olduğunu ve bizi engelleyen kişilik özelliklerimizle mücadele etmemiz gerektiğini bildirir. Bunun en güzel örnekleri peygamberlerin ilk tebliğleri sırasında toplumlarıyla yaptıkları mücadelelerde görülebilir.

Özellikle günümüzde haz merkezli/hedonist yaşam biçimi insanları Allah'tan ve O'nun bildirdiği ilkelerden uzaklaştırmakta en önemli etkenlerden biridir. Yüce bir Tanrı'nın mevcudiyetinin kabul edilişi O'na karşı sorumluluklarımızın da kabulü anlamına geldiğinden zayıf iradeli kişiler bu kabulden rahatsız olurlar. Bu açıdan bakıldığında "inanmak" akıldan çok iradenin fonksiyonu olarak gözükür.

Kur'an-ı Kerim'de inkâr yoluna sapan tiplerin, "öz varlıkları kabullendiği halde zulüm ve kibir yüzünden" inkâr yolunu seçtikleri ifade edilir ( Neml 27/14). Özellikle "kibir", Kur'an'da anlatılan peygamber kıssalarında tarih boyunca tüm inkârcıların ortak özelliği olarak dikkatimizi çekmektedir. Şu halde Allah'ın varlığına inanılması, dolayısıyla iman ve din hayatının başlaması zihnî bir kabule ek olarak gönlün de harekete geçmesini gerektirmekte ve iradenin (dolayısıyla da kişiliğin) eğitilmesiyle mümkün olmaktadır.


İnsan zihni Allah’ın varlığını bilebilecek kapasitede olmakla beraber Allah’ın varlığı duyularla idrak edilemediği için iki kere ikinin dört etmesi gibi ispat edilemez. Zaten öyle olsaydı tercihe dayalı bir değer taşımaz, ceza veya mükâfatı gerektirmezdi. Ayrıca insanın seçme hürriyetinin bir değeri de olmazdı.

İslam bilginleri Allah'ın varlığını ispatlamak için gerek dış dünyada gerekse içimizde olup biten olaylardan hareketle bazı deliller geliştirmeye çalışmışlardır. Bunların başında, insanın yaratılıştan Allah inancına sahip oluşu gelir ki buna "fıtrat delili" denir. İkincisi âlemin ve âlemdeki varlıkların sonradan yaratılmış olup bir yaratıcıya muhtaç olduğu düşüncesine dayanan delildir. Üçüncüsü varlığı ve yokluğu eşit şekilde mümkün olan bir varlık olan âlemin var olması için bir sebebe ihtiyaç bulunduğu düşüncesinden hareket eden delildir. Dördüncüsü tabiatın büyük bir ahenge ve şaşmaz bir düzene sahip olup bunun bir yaratıcın eseri olması gerektiği düşüncesinden hareket eden delildir.

İçinde yaşadığı tabiatın olağanüstü bir ahenk ve düzen taşıdığını fark eden insan aşkın yaratıcının bu eserleri karşısında hayranlığını gizleyemez. Semavi kitaplar tabiatın kutsallaştırılma tehlikesinin belirdiği bu noktada kişiyi uyarmakta, kendisi de dâhil olmak üzere zat-ı ilahiye dışındaki her şeyin yok olacağını, Allah'tan başka tapınılacak, hükümranlığı aralıksız devam edecek, herkesin sığınağı olacak bir varlığın bulunmadığını bildirmektedir (Kasas 28/88).

Imageİnsan zihni Allah'ın varlığını bilebilecek kapasitede olmakla beraber Allah'ın varlığı duyularla idrak edilemediği için iki kere ikinin dört etmesi gibi ispat edilemez. Zaten öyle olsaydı tercihe dayalı bir değer taşımaz, ceza veya mükâfatı gerektirmezdi. Ayrıca insanın seçme hürriyetinin bir değeri de olmazdı.

İnsan zihni en yüce varlık olan Allah'ın varlığını bütün yönleriyle kuşatıp, tamamen de tanıyamaz. Çünkü aşağı olan kendinden üstün olanı bütün yönleriyle bilemez. Yüksek derecede bir var oluş gözün varlıkları algılamasına engeldir. Göz önce zayıf ışıkları, alıştıkça daha kuvvetlisini görebilir. Bunun gibi dünya hayatında yüce yaratıcının varlığını gösteren işaret taşlarını görebilen gözler, âhirette O'nu doğrudan idrak edebilecektir. O nedenle de bu dünyada Allah'ın varlığına iman insan için bir imtihan konusudur. İçimizde ve dışımızda pek çok işaret bizi O'nun varlığını kabul etmeye adeta mecbur ederken aklımızın O'nun bütün var oluşunu tam olarak kavrayamaması ve buna ek olarak nefsimizin de kendi üstünde bir otorite tarafından belirlenmiş sınırlara uymaktan hoşlanmaması Allah'a iman ve teslimiyeti bizim için tam bir sınanmaya dönüştürür.


Zihnimizdeki Allah inancının, O’nun kendisini nitelediği isim ve sıfatlarına uygunluk bakımından gözden geçirilmesi gerekir. Bu da Kur’an ve hadislerde geniş olarak yer alan esma-i hüsnayı üzerinde düşünerek içselleştirmekle mümkün olur.

İnsan zihninin ürünü olan bilim, evrenin nasıl var olduğunu açıklamaya çalışır. Evrenin niçin var olduğu konusu bilimin ilgi alanına girmez. Evrenin nasıl var olduğu konusunda bilimin vardığı neticeler Allah'ın varlığını ispat edemese de onun varlığını gösterme konusunda söyleyecek çok sözü vardır. "Aklını kullananlar için göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara faydalı şeyleri taşıyarak nehir ve denizlerde dolaşan gemilerde, Allah'ın gökten indirip onunla ölümünden sonra yeri dirilttiği suda, (bu vesileyle) her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgârlarda ve yerle gök arasında emrine amade bulutlarda sayısız işaretler vardır." (Bakara, 2/164)

Bu ve benzeri ayetlerde insanlar evrenin yaratılışını ve halen devam eden düzenini incelemeye davet edilirler. Ayrıca bu ayetler bilimle meşgul olanların nasıl olup da yaratıcıyı görmezden gelebildiklerini hayretle dile getirmekte ve onların inkârının daha büyük bir sorumluluk içerdiğini dolaylı olarak ifade etmektedir. Bununla birlikte Allah'ın varlığı konusunda evrensel işaretler insanı inanmaya mecbur etmez;  sadece inanma kapasitesini harekete geçirip zihnini tatmin eder ve kalbinin yatışmasını sağlar. İşte tam bu noktada bilimsel verilerin nasıl bir değerlendirmeye tabi tutulacağı gündeme gelir. Diğer bir deyişle doğru "bilim felsefesi"nin hangisi olduğu, iman konusunda varacağımız neticeyi en çok etkileyen husustur. Sonuç olarak iman sadece akıl ve onun ürünü olan bilime ait bir konu değildir. İman insan varlığının bütününe ait bir husustur. Ruh, vicdan, sezgi, kişisel deneyim, hissediş...hepsi bir arada insan bütününü oluşturur ve insan da bu bütünlüğüyle konuyu değerlendirir. Kur'an'ın deyimiyle " bakar, ölçer, tartar, düşünür..." ve karar verir. İnanır ya da reddeder.

Tevhid

Allah'ı biricik Tanrı, Rab ve otorite olarak tanımak, Allah'a ait sıfatlarda her çeşit ortağı reddetmek ve birliğini kararlı şekilde doğrulamakla gerçekleşen tevhid inancı İslam dininin en önemli özelliğidir. İslam bu özelliğiyle hem İslam öncesi (cahiliye) puta tapıcılığından, hem Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinlerin sonradan bozulmaya uğramış şekillerinden ayrılır.

Tevhid, Allah'ın varlığına, birliğine, O'ndan başka ilah olmadığına, eşi ve benzeri bulunmadığına inanmaktır. Bu onayın gereği olarak tevhid, bütün bir kültür, medeniyet ve tarihi bütüncül bir bakışla değerlendirmek demektir. Yani temelde bütün peygamberlere aynı iman ilkelerinin gönderildiğine inanmak ve tanıklık etmektir. Bu, ‘hakikat'in ‘bir' ve ‘evrensel' olmasının somut göstergesidir.

Kur'an-ı Kerim, Allah'tan bahseden ayetlerde, O'nun varlığından çok birliği üzerinde durmuştur. Çünkü insanların çoğu O'nun varlığını inkâr etmekten ziyade O'na eşler koşarak iman etmektedirler (Yusuf 12/106). Öyle görünüyor ki tanrının birliği sonucuna ulaşmak, bu sonuca hem inanç ve düşünce hem de ibadet ve duygularda sadık kalmak O'nun varlığını benimsemekten zordur. Allah'a eş koşma sadece ilkel dönemlerde yaşanan bir hata olmayıp, her devirde insanoğlunun kültür düzeyine göre değişik şekillerde gerçekleşmektedir.

Görünümü nasıl olursa olsun yalnızca Allah'a ait olan bir niteliği O'nun dışında her hangi bir varlıkta görmek demek olan şirk (Allah'a eş koşma), insanın sakınması gereken en büyük inanç hatalarının başında gelir. Kâinatı yaratıp geliştiren, koruyup yöneten, engin ve sınırsız rahmetle nitelenen Allah'tan başkasına kulluk anlamında eğilmek, kendini ona bağımlı hissetmek, birçok yaratıktan üstün ve şerefli kılınan insanoğluna büyük bir haksızlıktır.

İslam Allah'ın mutlak birliğine inanır. İlkelliğin ve putçuluğun kalıntıları olarak gördüğü resimleri ve sembolleri kabul etmeyen bir ibadet ve dua şekli emreder. İnsanla yaratanı arasındaki ilişkiler aracılara gerek olmaksızın doğrudandır ve kişiseldir. Peygamberler gibi, en kutsal kişiler bile sadece yol göstericidirler, elçidirler.

Allah'ın İsim ve Sıfatları

 
Hz. Peygamber Gibi Çalışmak PDF
Doç. Dr. Mustafa Karataş
Allah Rasûlu Muhammed (sav) gerek sözü ile, gerekse yaşayışı ile insanlığa örnek olmuştur. Çalışma ve gayret konusunda da O'nun pek çok ibretli sözü mevcuttur. Fakat bu hususta bizzat yaşayarak anlatmak istedikleri, sözlerinden çok daha fazladır. Çünkü O (sav), yapmadığını söylemez; bir şeyi tavsiye veya emretmişse, muhakkak kendisi tatbik eder ve öyle söylerdi.
Devamı...
 
Hz. Peygamber ve Filistin PDF
İmam Buhari, et-Târihu'l-Kebîr adlı meşhur eserinde "Bişr b. Akrabe el-Filistinî" hakkında şu rivayeti naklediyor:
Babam, Hz. Peygamber ile birlikte katıldığı bir savaşta şehit düşmüştü. Birgün Peygamber yanıma uğradı. Ben, ağlıyordum. (Ey sevimli çocuk!) diye seslenerek benden ağlamayıp susmamı istedi ve bana yasımı unutturacak şu teklifte bulundu:
Devamı...
 
Peygamber Efendimiz'in Bir Günü PDF
ImageProf. Dr. Abdulhakim Yüce

Normal bir ömür yaşamış her hangi bir insanın hayatından yirmi dört saatlik kısa bir dilimi, yani 'bir gün'ü anlatmak, o kişiyi tanıtma adına ciddi yetersizlikler taşır. Zira yaşanan günlerin hemen hiç biri diğeriyle aynı değildir.

Devamı...
 
Peygamber de Ağlar PDF
ImageMeral Günel

Hicretin onuncu yılında, Peygamberimiz'in, Mariye'den doğan oğlu İbrahim vefat etti. Vefat ettiğinde on altı (bir rivayete göre ise on sekiz) aylıktı ve sütannesinin evinde kalıyordu.

Devamı...
 
Hz. Peygamber Hangi İsimleri Değiştirdi? PDF
Yrd. Doç. Dr. Cemal Ağırman

İsim, sahibinin tanınmasını sağlayan ve kendisini diğer bireylerden ayıran en belirgin semboldür. Buna bağlı olarak kişinin ömründe en çok duyacağı sözcük kendi adı olmaktadır. Bu sebeple herkes kendi adının güzel olmasını ister.
İslamiyet'te ad koyarken güzel isim seçme titizliğine, isim vermede Hz. Peygamber'in bizatihi kendisinin fiilî1  olarak gösterdiği titizliğin yanı sıra, "Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adıyla çağırılacaksınız; bu sebeple kendinize güzel adlar koyunuz."2 şeklindeki sözlü uyarısı da etkin rol oynamıştır. Hadis-i şerif, ad vermenin aynı zamanda uhrevî boyutunun bulunduğunu göstermektedir.

Devamı...
 
Hz. Peygamber ve Örnekliğinin Mahiyeti PDF

Prof. Dr. Raşit Küçük

Image

Rasûlullah'ın hayatı, her sınıftaki insan topluluklarına ve insanoğlunun her bir ferdine her zaman en güzel örnek teşkil ettiğinin sayısız örnekleriyle doludur. O'nun hayatı, üstün ahlakın, güzel âdetlerin, asil ve mutedil duyguların ve insanlığı şehvet bataklığına düşmekten kurtaran üstün meziyetlerin hakim olduğu bir hayattır.

Devamı...
 
Taklit mi, Model Almak mı? PDF

Yrd. Doç. Dr. A. Hümeyra Aslantürk

Peygamber'in yaşama tarzı ve ahlaki seviyesi, tebliğ ettiği dinin kabulü ve yayılması bakımından önemlidir. Hz. Muhammed (sav)'in peygamber olmadan evvel sahip olduğu bir takım güzel hasletlerle, peygamberliği süresince tebliğ edip şahsında örneklendirdiği hasletler arasında herhangi bir tezat görülmemektedir. Bu da O'nun ahlakının Kur'ân'ın işaret ettiği ahlaka uygunluğu anlamını taşımaktadır. Mesela; çevresinde dürüstlüğü, doğru sözlülüğü ve sözünde durmasıyla şöhret bulduğu için daha peygamber olmadan kendisine "Muhammedü'l-Emin" denilmişti.

Devamı...
 
Bir Vadi Bağışlamak PDF

Meral Günel

Image

Model insan olarak Hz. Peygamber, sözleri ve uygulamaları ile Müslümanlara  günlük yaşamda rehberlik edecek davranış örnekleri sergilemiş ve ashabının inanılmaz çabası sonucu bunlar kaydedilerek sonraki nesillere de yol göstermeye devam etmiştir.

Devamı...
 
İnsanlara Değer Vermesi PDF

Meral Günel

Image

Ebû Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre siyah bir kadın –veya siyah bir genç- Mescid-i Nebevî’yi süpürürdü. Bir ara Rasûlullah onu göremeyince nerede olduğunu sordu.

-“Öldü”, dediler. Hz. Peygamber :
-“Bana haber verseydiniz ya!” buyurdu.
Devamı...
 
Hz. Peygamber'in Uygulamalarında İnanç Hürriyeti PDF

Doç. Dr. Adem Apak

Kur'ân-ı Kerim'in pek çok yerinde akletme, akıl yürütme, düşünme, tefekkür etme fiillerini öğütleyen pek çok âyet vardır. Bu âyetlerde verilmek istenen mesaj, insanların hiç bir baskı ve zorlama olmaksızın akılları vasıtasıyla düşünmeleri, hadiseleri değerlendirmeleri ve doğruyu ancak kendi zihnî gayretleriyle bulmalarıdır. Fakat bir fikrin/inancın sadece zihinde, düşünce seviyesinde kalması bir anlam ifade etmez.

Devamı
 
  Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol